GÖRMEZ: MEZHEBE DAYALI SİYASETİN GELECEĞİ YOKTUR
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Bugün Müslümanlar için en önemli konu, din istismarı meselesidir. Başta ifade ettiğim dinin güvenliği açısından, din emniyetini toplumda sağlamak bakımından da karşı karşıya kaldığımız en önemli tehlike din istismarıdır.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimine dair soruşturmalara ilişkin “Burada altını çizmek isterim ki soruşturmalar ve açığa almalar sürerken belirsiz, açık seçik olmayan noktaların oluşmaması için azami gayret gösterilmelidir. Mahcubiyetimiz ve vebalimizin büyüklüğü tedirginlikle birleşince adaletsizliğe kapı aralanmamalıdır. Esas olan bu habis yapının çökertilmesi olmalıdır. Bu yapı ile bir şekilde yolu kesiştiğinde cahil ve masum adımlarla hareket ederek iyi işler yaptığını zannedenler, örgütün akıl hocalarından, proje mimarlarından, kasa ve cüzdanlarından, elebaşılarından ayrı değerlendirilmelidir.” dedi.
Görmez, Adana’da “15 Temmuz Darbe Girişiminin Dini ve Toplumsal Hasarı” başlığıyla düzenlenen “33. İl Müftüleri İstişare Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşmada, 4 gün önce Adana Valiliği önünde gerçekleşen menfur saldırıda hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa diledi.
İslamın toplumsal mesajları içinde, adalet ve emniyet kavramların önemlerinin tartışılmaz olduğunu ifade eden Görmez, adaletin tesisinde, makam, yaş, statü, cinsiyet, ırk gibi unsurların hiçbir şekilde ayırt edici rol üstlenemeyeceğini vurguladı.
Suç konusunda ve hukuk önünde herkesin eşit olduğunu kaydeden Görmez, hiçbir olay karşısında kin ve intikam duygusuyla hareket edilerek adaletten taviz verilemeyeceğini söyledi.
– “Suçlu da olsa hiç kimse açlığa ve yokluğa mahkum edilemez”
Görmez, 15 Temmuz’da yaşanan işgal ve darbe kalkışmasının herkesi yaraladığını, büyük bir toplumsal travmaya neden olduğunu anımsatarak, bu olaya karışanlar, bunu planlayanlar ve her türlü destek verenler ile ilgili hukuki takibin yapılmasının, toplumun vicdanını hafifletip şehitlerin ruhunu rahatlattığını bildirdi.
Görmez, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Ancak burada altını çizmek isterim ki soruşturmalar ve açığa almalar sürerken belirsiz, açık seçik olmayan noktaların oluşmaması için azami gayret gösterilmelidir. Mahcubiyetimiz ve vebalimizin büyüklüğü tedirginlikle birleşince adaletsizliğe kapı aralanmamalıdır. Esas olan bu habis yapının çökertilmesi olmalıdır. Bu yapı ile bir şekilde yolu kesiştiğinde cahil ve masum adımlarla hareket ederek iyi işler yaptığını zannedenler, örgütün akıl hocalarından, proje mimarlarından, kasa ve cüzdanlarından, elebaşılarından ayrı değerlendirilmelidir. Bu kişilerin topluma yeniden kazandırılması, karşılarında devletin hakkaniyeti ve mutedil duruşunu bulması son derece önemlidir. Bir kimsenin işlediği suçtan dolayı başkaca bir yakınının mağdur edilmesi düşünülemez. Suçlu da olsa hiç kimse açlığa ve yokluğa mahkum edilemez. Bu ilkeler hakkın ve hukukun gereği olup FETÖ ile mücadelede bunlara riayet edilmesi, adaletin yanı sıra toplumsal huzurunu tesisi için de elzemdir.”
– “İslam’da bireyin akıl ve ruh sağlığının korunması esastır”
Bireyin dinini, aklını, canını, malını, ırzını koruyan bir devlet ve toplum yapısının İslam’ın temel dinamiği olduğuna dikkati çeken Görmez, devletin, vatandaşlarının hak ve dokunulmazlıklarını koruyan en güçlü mekanizma olduğunu kaydetti.
Bilhassa suistimale açık grupların, kırılgan kesimlerin, kendisini korumakta zorlanan bireylerin muhafazası söz konusu olduğunda, devletin konumunun tartışılamayacağının altını çizen Görmez, “Bu bağlamda kadınların taciz ve şiddete, çocukların ihmal ve istismara uğramaları affedilecek bir suç değildir. Kimse örften beslenen ve geleneksel tarım toplumunun genlerinde var olan bazı uygulamaları dini mübin İslam’ın bir gereği olarak göremez, gösteremez. İslam’da bireyin akıl ve ruh sağlığının korunması esastır. Travmatik sonuçlar doğuran hiçbir ilişki tecviz edilemez.” şeklinde konuştu.
– “Çocuk yaşta evliliğin İslam odaklı tartışılması ve konuşulması üzücü”
Görmez, İslam’da bireyin mükellefiyetinin akıl ve büluğ çağıyla başladığını, dolayısıyla bir kişinin kendi sorumluluğunu üstlenme ve kendi ayakları üzerinde durmasının akıl ve büluğ ile mümkün olduğunu belirtti.
“İbadetlerde büluğ yaşı esas almakla birlikte muamelatta (işlemler) büluğ yaşı yeterli değildir.” diyen Görmez, “Ergenlik gerek, şarttır ancak yeter şart değildir. Yeter şart akılla tamamlanır. İkisi var olmadan muamelat konularında mükellefiyet şartları yerine gelmemiş olur.” ifadesini kullandı.
İslam’a göre evlilikte ahlaki, hukuki yükümlülükler bulunduğunu, çiftin Allah’a karşı mesul olduğunu belirten Görmez, Kur’an’ın nikahı, “Sorumluğu ağır büyük bir sözleşme olarak” tarif ettiğine dikkat çekti.
Görmez, değerlendirmelerinde şunlara işaret etti:
“Bütün bunlar gözardı edilerek henüz anne olma yaşına gelmemiş, eş olmaya karar vermemiş bir çocuğu annesi, babası dahi olsa evlendiremez. Büluğ çağına erse de akli melekeleri gelişmemiş, eş olmanın anlamını, aile olmanın yükümlülüğünü, anne olmanın gereklerini henüz öğrenmemiş ve idrak edememiş bir kız çocuğu babası tarafından dahi evlendirilemez. Buna rağmen çocuk yaşta evliliğin İslam odaklı tartışılması ve konuşulması üzücü olmuştur. Cinsel istismara kapı aralayacak bir düzenlemenin hukuk ve adalet sistemimizden onay alması mümkün olamaz. Devlet hiçbir ayrım gözetmeksizin kanatları altında yaşayan herkesin ırz ve namusunun da teminatıdır. Bu bağlamda hak ihlalleri, tecavüzler cezasız kalamaz. Elbette mağduriyetler var ise bunlar serinkanlı tartışarak giderilmeli, özel durumlar genele teşkil edilmemeli, yeni mağduriyetlere zemin oluşturmamak adına kılı kırk yaran bir özenle hareket edilmelidir. Aslolan ahlaki prensiplerin ve doğru bilginin toplum hayatına hakim olmasını sağlamaktır.”
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Bugün Müslümanlar için en önemli konu, din istismarı meselesidir. Başta ifade ettiğim dinin güvenliği açısından, din emniyetini toplumda sağlamak bakımından da karşı karşıya kaldığımız en önemli tehlike din istismarıdır.” dedi.
Görmez, Adana’da “15 Temmuz Darbe Girişiminin Dini ve Toplumsal Hasarı” başlığıyla düzenlenen “33. İl Müftüleri İstişare Toplantısı”nın açılışında yaptığı konuşmada, İslam’ın yaşanmış tarihsel mirasında, tek tipçi bir anlayışın var olmadığını belirtti.
Farklı ekol, mezhep, tasavvuf ve tarikatlar ile hayat biçimlerinin, İslam coğrafyasının tamamında yüzyıllardır var olageldiğini vurgulayan Görmez, herkesin hakikatin arayıcısı olduğunu, kendisini hakikatin yerine koymaya çalışana itibar edilmediğini söyledi.
İslam alimlerinin, geçmişte bir hakikate ulaşmak için büyük emek vermelerine rağmen edeple davranıp “Ben kendi gücüm, vüs’atım ile bu kadar yazabildim, buraya varabildim ancak bunun gerçek hakikatini, gerçeğini ancak Allah bilir” söyleminde olduklarını anlatan Görmez, “Oysa şimdilerde hem ülkemizde, hem de İslam dünyasında dini yapılanmalarda söz sahibi olan, din adına konuşan birçok şahsiyet sathi, indi (Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan) görüşlerini, bazen de hezeyanlarını ifade ettikten sonra, ‘bunu ben demiyorum, bunu Allah diyor’ diyecek kadar ileri gidebiliyorlar.” dedi.
Görmez, hakikati temsil iddiasıyla ortaya çıkan ve kendisi gibi düşünmeyenleri kolayca sapkın ilan eden küçüklü büyüklü birçok kişi, hizip, cemaat ve oluşumla karşı karşıya olduklarını belirterek, İslam’ın düşünce geleneğinde yeri olmayan bu tutumun asla kabul edilemeyeceğini kaydetti.
“Müslümanları birbirine düşüren, fitneyi, buğzu, hasedi, fesadı, tefrikayı körükleyen bu adımlar son derece tehlike arz etmektedir. Alimlerimiz, ilahiyatçılarımız ve din görevlilerimiz, gerek ülkemizde ve gerekse İslam coğrafyasında giderek yaygınlaşan bu dil karşısında uyanık olmak ve milletimizi uyarmak zorundadır.” diyen Görmez, şöyle devam etti:
“İslam’da sabiteleri hedef almayan her türlü düşünce serbestiyeti vardır ancak kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir eden, kendisi gibi yaşamayanları tehdit eden bir anlayışın özgürlükle ilgisi olamaz. Hele şiddeti tecviz eden, nefret dilini kullanan, bütün bunları yaparken dini istismardan çekinmeyen yapılara karşı cezai müeyyide içeren hukuki düzenlemelerin yapılması, toplumsal barışımız için kaçınılmaz hale gelmiştir.”
Görmez, “Unutulmamalıdır ki 15 Temmuz darbe ve işgal girişimini yapanlar, toplumun dini duygularını uzun yıllar istismar edenlerdir.” uyarısını dile getirerek, şöyle konuştu:
“Bugün Müslümanlar için en önemli konu, din istismarı meselesidir. Başta ifade ettiğim, dinin güvenliği açısından, din emniyetini toplumda sağlamak bakımından da karşı karşıya kaldığımız en önemli tehlike din istismarıdır. Dini istismarı, sadece duyguların istismarı değildir, bugün duyguların istismarının ötesine geçmiş güç, imkan ve kaynak devşirmenin aracı haline gelmiştir. Dün din adına cincilik, büyücülük ve falcılık nasıl bir problem idiyse bugün de her alanda dinin istismar edilmesi aynı şekilde ciddi bir sorundur.”
– FETÖ, PKK ve DEAŞ
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimiyle yaşanan ihanetin ardından devam eden süreçte, toplumda bir yandan hassasiyetler bir yandan da öz eleştirilerin arttığını belirten Görmez, şunları söyledi:
“Bu darbe girişimi ideallerimizi tırpanlayabilir mi? Hayır. Geleceğe yönelik umutlarımızı silebilir mi? Elbette hayır. Gayretlerimize yön veren hedeflerimizi küçültebilir mi? Bilakis hedeflerimizi büyük tutarak yolumuza hep birlikte devam edeceğiz. Bugün hukuki tedbirler bir taraftan devam ederken, bize düşen ahlaki tedbirleri ve dini, manevi mücadele mekanizmalarını işletmektir. Kitlelerin istismar ağına düşmemesi için farkındalık oluşturmak bizim vazifemizdir. Sınırlarımız içinde FETÖ, PKK ve DEAŞ farklı biçim ve zamanlarda aziz dinimizi kendi habis ideolojilerine alet etmeye çalışırken bize düşen onların ektiği zehirli tohumları toplamak, hastalıklı damarları kurutmaktır. Bir yandan da sağlıklı damarlar açmak, eğitime ve irşada ağırlık vererek İslam’ın sahih bilgisini, doğru din anlayışını insanımıza öğretmektir.”
Görmez, darbe girişiminin ardından hasar tespiti yaptıklarını, geçmiş hataları, eksikleri, hizmet kusurlarını gözden geçirme imkanı bulduklarını, geleceği planladıklarını, toplanan Olağanüstü Din Şurası’nda, terör örgütü FETÖ-PDY’nin dine verdiği zararı bütün yönleriyle milletle paylaştıklarını aktararak, hemen arkasından Avrasya İslam Şurası’nı toplayarak ilk şurada aldıkları kararları gönül coğrafyalarının bütün ilim adamlarıyla paylaştıklarını anlattı.
Tüm bu paylaşımlar karşısında, birazcık akıl ve izan sahibi, İslam medeniyetinden, İslam’ın iman ahlakından “nasipdar” olmuş bir insanın, oturup bir durum muhasebesi yapıp tövbe etmesi gerekirken, bunun yerine bazılarının Türkiye’de hiçbir şey olmamış gibi hareket ettiğini ifade eden Görmez, şunları kaydetti:
“246 canımızın şehit olduğunu hiç zikre değer dahi görmeyerek, bu milletin meclisini bu milletin tanklarıyla bombalamanın ne büyük ihanet olduğunu, bu ihanetin aynı zamanda bir işgal teşebbüsü olduğunu unutarak bu şekilde davranmak için sadece haya duygusunu insanın kaybetmesi lazım. Sevgili Peygamberimizin, bütün peygamberlerin söylediği bir söz vardır, ‘Utanmadıktan sonra ne yaparsan yap.’ Bir de oturup yapıp ettiklerini Abdullah İbn-i Zübeyr’in yaptıklarına benzeterek kendi yaptıklarına meşruiyet aramaya kalkışıyorlar. Abdullah İbn-i Zübeyr Bizans’a sığınmamıştı, Abdullah İbn-i Zübeyr Kabetullah’a sığınmıştı.”
-“Mezhebe dayalı siyasetin geleceği yoktur”
Görmez, din konusundaki yanlışların siyasetin çatışma dilinden bağımsız görülemeyeceğini dile getirerek, baskıcı, otoriter ve dine karşı mesafeli her iktidarın din konusundaki yanlışlıkları beslediği gibi katı bir anlayışla yapılan siyaset ortamının da toplumdaki dini yapıların daha da keskinleşmesine yol açtığını belirtti.
İslam ülkelerinin liderlerinin bütün ön yargılarından uzak bir şekilde bu coğrafyada kan akmaması için her türlü iş birliğine açık olması gerektiğine işaret eden Görmez, şöyle konuştu:
“Aksi takdirde bu topraklarda mezhebe ve etnik yapılara dayalı çatışmaların giderek yaygınlaşması ve kalıcı bir hal alması kaçınılmazdır. Mezhebe dayalı siyasetin geleceği yoktur, mezhepçiliğe dayalı siyaset sadece kan getirir, gözyaşı getirir. Az önce ifade ettiğim küresel güçlerin bölgede başvuracağı son oyun, sonu gelmez mezhep savaşlarıdır. Kürsülerden müminler ancak kardeştir diye seslenen vaazlarımıza, idari erklerin sulh çabaları destek vermelidir. İslam coğrafyasının her köşesinde çınlayan ezanların salah ve felaha davetine İslam ülkelerinin liderleri icabet etmelidir. Siyasetteki her türlü iş birliğinin kitleleri birbirine nasıl yakınlaştıracağı ve çatışmaları nasıl kestiği görülecektir. Müslümanlar ve bilhassa Müslümanların idarecileri ilim, irfan, ahlak, hukuk ve adaletin bu topraklarda ikame olması için ceht ve gayret içinde olmalıdır, cihat budur. Cihat adam öldürmek değildir, cihat kan akıtmak değildir, cihat İslam’ın yaşanması için insanları yaşatmanın ceht ve gayretidir.”
– Bazı televizyon ve radyo kanallarına tepki
Görmez, küçük öbekler halinde oluşan ve şahıs merkezli gelişen birtakım “nevzuhur” (yeni çıkma) dini görünümlü oluşumların, diğer grup ve cemaatleri karalayarak kendilerine karakteristik çizgiler oluşturmaya çalıştığına dikkati çekerek, bunların İslam’ın evrensel değerlerinden uzak, kişisel ve hizipsel menfaatleri öncelediğini anlattı.
Ayrı cuma namazı, fetva çizgileri ve yaygın eğitim faaliyetleri yürüten, alternatif cami ve bayramlar ile dini birliği ve sosyal bütünlüğü tehdit eden bu gruplar karşısında Diyanet İşleri Başkanlığının kanunun verdiği yetki gereği konuşmaya, uyarmaya, İslam’ın temel kaynaklarına dayalı sağlam bilgiyle toplumun iman, ibadet ve ahlak hayatını inşa etmeye devam edeceğini bildiren Görmez, şöyle devam etti:
“Ayrıca burada altını çizerek söylemek isterim ki, uydu üzerinden yayın yapan, birtakım televizyon ve radyo kanallarının sadece ve sadece din istismarı üzerinden ticaret yapan kanallar haline gelmesi ciddi bir sorundur. Sahte bal sattı diye kanallar kapatılabiliyor, peki sahte din satmaya kalkışırsa ne yapmak lazım? Elbette bunun önlemini almamız gerekiyor. Bu konuda gerek TÜRKSAT’ın, gerek RTÜK’ün ivedilikle bir düzenleme yapması kaçınılmaz hale gelmiştir. İslam’ın yüce değerleri ve gayesiyle barışmayan, toplumumuza bidat ve hurafelerle örülü gerçek dışı bir din anlayışı sunan bu yayınlara müdahale basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Bilakis bunu önlemek din güvenliğimizin, din emniyetimizin gereğidir. İslam’ı tahfif ve tezyif eden, Müslümanların dini duygularını sömüren bu yayınların düşünce ve düşünceyi yayma özgürlüğüyle ilgisi yoktur. Genel ilkeler ortaya konularak dini yayınlar konusunda hukuki bir düzenleme yapılmalıdır. Aksi takdirde giderek kırılganlaşan toplum yapımız yeni ayrışma ve çatışma alanlarıyla karşı karşıya gelecektir.”
– Diyanet Akademisi
Görmez, son dönemde yatay bir büyüme yaşayan başkanlığın, kadrolarında yakaladığı sayısal artışı, nitelik bakımından da geliştirme gibi bir ihtiyaçla yüz yüze geldiğini belirtti.
Yeterli insan kaynağı olmaması konusunda sürdürülen ısrarlı serzeniş devam etse de bugün çok daha ciddi boyuttaki sorunun nitelikli insan kaynağı olduğuna dikkati çeken Görmez, ivedilikle Diyanet Akademisi kurulması gerektiğini sözlerine ekledi.
AA